17 Kasım 2012 Cumartesi

Book Review - "Where is the money?"

BOOK REVIEW - May 2011


M. Atilla Öner,
A review of "After Shocks - Economic Crisis and Institutional Choice", A. Hemerijck, B. Knapen, E. van Doorne (eds.), Amsterdam University Press, Amsterdam, 2009.

This book was published at a time when the severest economic crisis since the Great Depression was still underway. It has 5 parts, 24 chapters, an introduction and an epilogue; its aim is to explore the institutional impact, dimensions, and consequences of the global economic crisis of 2007. It is the result of a series of interviews held from May to September 2009 with various academics and experts across geographic (i.e., USA and EU), occupational, and disciplinary boundaries.

In the words of its editors, it ...is the result of their intellectual engagement, insightful ideas, comments, and constructive criticism offered thoughout the entire process. They were willing to look beyond their primary interests and sub-disciplines, to reflect on the causes, conditions, and consequences of the crisis, taking a dive into the unknown.

The "Introduction" chapter written by one of the editors is the most useful one from an academic perspective because of the long list of relevant references.

Careful reading of the text reveals components of dominant ideology in the world. The authors seem to criticise capitalism, but actually do support it. None of them asks the question "Where is the money?". Where did all the money go? None of them proposes any significant solution other than irrelevant, ambigious, non-operationalizeable ideas. Some of them go as far as suggesting to reform the academic discipline of economics, although the economics literature is full with papers discussing the dynamics of crises.

All interested parties accept the fact (do not want to question it!) that the financial industry is prone to excesses. The financial industry in USA accounted for 40 % of the country's corporate profits in 2007, up from 10 % in the early 1980s. When someone attempts to interfere with the process, several opinion leaders come to the forefront claiming that the system is hardwired to run into trouble at regular intervals, so don't touch it (e.g., Black Monday, 1987; junk bond crisis, 1989 - 1990; Mexico, 1994-1995; Asia, Russia, the blow-up of Long-Term Capital Management in USA, 1997-1999; the bursting of the leveraged buy-out bubble in the early 1990s, the Nordic banking crisis and the Japanese experience in the same decade; Dotcom, Enron, 2000 - 2001; etc.).

Everybody pays lip service to preventing crises from happening, although, one would guess, they should know that financial companies are particularly susceptible to failures of governance because they are opaque and because their business is to take risks.

Careful reader of the relevant press would notice that the ideas of the authors are ideas widely discussed in the press. Nothing new. But, don't take my word for it. Read it yourself and decide...

7 Kasım 2012 Çarşamba

Üniversite Teknoloji Transfer Ofisleri

TÜBİTAK'ın üniversitelerin teknoloji transfer ofislerine (ÜTTO) 1 milyon TL hibe yardımı yapacağı haberi doğru ise süper bir gelişme.

Bütçesinden kullanmadan her yıl iade ettiği miktarı üniversitelere aktarması cok iyi.

Nasıl uygulanacağını bilmiyorum, ama
1. en az 5 yıl sürmesi gerekiyor.
2. ÜTTO yönetim kurulu kompozisyonu %50 öğretim üyesi, %50 şirket yöneticisi (üniversitelerin mezunları olabilir) olmalı. Disiplinlerarası konumu nedeniyle, bir Rektör Yardımcısı, YK başkanı olmalı.
3. Performans ölçümünde girdi - süreç - çıktı - etki boyutlarında 3er-5er kriterden oluşan bir model kullanılmalı.
4. Para sorgusuz/sualsiz her yılın ilk iş günü üniversitelerin hesabına yatmalı.

Hayırlı, uğurlu olsun...

6 Ekim 2012 Cumartesi

Türkiye'nin Yerel Yönetim Meselesi

Yerel yönetimlerde istihdam edilen kişilerin genel yetenek ve bilgi düzeylerinin diğer sektörlerde çalışanlara göre nasıl olduğunu bilen var mı? Bu konuda bir araştırma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.

Benim tahminim, düşük tutulan emlâk vergileri ve diğer gelir kaynaklarının yetersizliği nedeniyle yerel yönetimlerde istihdam edilenler, başka sektörlerde istihdam şansı bulmayanlar ve düşük gelire razı olanlar...
Bu kişilerin de yerleşim biriminin sorunlarını çözmede yetersiz kalmaları çok doğal.

Ancak, Eskişehir'de Yılmaz Büyükerşen'in başardıkları bu iddiamı çürütüyor olabilir. Eskişehir vakasının arkasında yatanları ciddi bir şekilde araştırıp anlamamız gerekiyor.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Ziya Paşa Demiş ki...

Âyinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz.
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.

Ben her ne kadar gördüm ise ba'zı mazarrat,
Sâbit-kademim yine bu re'yin üzerinde.

İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah,
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.


Mevlâna Demiş ki...

Cehalet insanı çirkinleştirir,

Suskunluğum asaletimdendir.

Her lâfa verilecek cevabım vardır.

Lâkin, lâfa bakarım, lâf mı diye,

Adama bakarım, adam mı diye...


4 Ağustos 2012 Cumartesi

Türkiye Aile Şirketi Değil

Siyasette farklı pozisyonlarda bulunan aynı aile üyelerinden ve akrabalardan biri hariç diğerleri hemen istifa etmeli.

Bürokraside farklı pozisyonlarda bulunan aynı aile üyelerinden ve akrabalarından biri hariç diğerleri hemen istifa etmeli.

Hem siyasette, hem bürokraside farklı pozisyonlarda bulunan aile üyelerinden ve akrabalarından biri hariç diğerleri hemen istifa etmeli.

Bir zamanlar TBMM başkanının eşi Anayasa Mahkemesi üyesi idi.

Aynı aileden ve sülaleden kişilerin bürokrasi ve siyasette yer almaları o zaman da yanlıştı, şimdi de yanlış.

Türkiye Cumhuriyeti devleti aile şirketi değil.

İlmin Nazarî Gayesi

Hasan Âli, 1935, Surî ve Tatbikî Mantık, Ders Kitapları: III. Sınıf, s. 51-52

İlmin gayesi yalnız amelî değildir. O, beşerin tecessüslerini âmiyane bilgilerden daha emin bir surette tatmin eder; şeniyetleri olduğu gibi tanıtır, hâdiselerin ne tarzda meydana geldiğini anlatır. Tesadüfleri kaldırır; hâdiseleri, illet ve netice silsilelerinin lâalettayin karşılaşması şeklinde görmiye mâni olur. İlmin, zihnimizin evsafından olan tertip ve nizam ihtiyacını da tatmin eder. Henrie Poincare'nin dediği gibi: "Âlim, kâinatı bir ahenk ve bir tertip dahilinde görebilendir."

Au. Comte, söylediğimiz efsavı haiz olan "müspet ilmin hangi devreleri geçerek husule geldiğini ve bu hususta zihnimizin nasıl bir tekâmül takip ettiğini "Müspet Felsefe Dersleri"nin başlangıcında hulâsa etmiştir. Ona nazaran beşerin zekâsi tabiatteki hâdiseleri izah edebilmek gayesile biribirini takip etmek üzre şu üç hali geçirmiştir:
1. Teolojik devir; 2. Metafizik devir, 3. İlmî ve ya Müspet devir.

Birinci devrede insan, kendine benziyen kudretlerle hâdiseleri izah etmiştir. (Fetişizm) de hayır ve şer halkeden ruhlar tasavvur olunur; bütün tabiî vakıalar ve insan hayatına müteallik bütün hâdiseler hep o ruhların müdahelesile izah edilir. Eski Mısır, Yunan ve Romada münteşir (Politeism) de ise her yerde birçok ilâhların vücudu tahayyül olunur; Monoteism - ki Müslümanlık ve Hıristiyanlık buna dahildir -  birçok ilâhların yerine bir Allah kabul etmiştir; onun kudret ve iradesile kâinatta olup biten her şey izah edilir. Bu devre içinde fetişismden politeisme, politeismden monoteisme intikalde manevî bir terakki olduğu şüphesizdir.

İkinci devrede insan; hâdiseleri, onları tevlide muktedir tasavvur ettiği "mücerret kuvvetler" yardımile izah eder. (Allah) yerine (Tabiat)ı kor; ilahî kuvvetler yerine, tabiî kuvvetleri ikame eder. Meselâ suyun yükselmesi hâdisesini izah edemiyince ona "Tabiat halâdan nefret eder." şeklinde taviat haricinde bir sebep bulur. Hayatî hâdiseler, "hayatî bir başlangıç" ile izah edilir. Bu hal ancak teolojik devirden ilmî devreye bir intikal vazifesini görmüştür; yoksa hakikatte tam bir şuriş ve buhran devresidir. Bu devrede insan zekâsı, hâdiseleri Allah ile izahın mümkün olamıyacağını anlamakla beraber onun hakikî bir şekilde nasıl izah deileceğini bulmıya muvaffak olamamıştır.

Ancak üçüncü devrededir ki beşer, hâdiseleri gene hâdiselerle izah lüzmunu idrak ve "mutlak"a erişilemiyeceğini anladı; kâinatın menşe ve gayesini aramaktan vazgeçti. Hâdiseleri müşahede, onlar üzerinde muhakeme ve aralarında değişmiyen münasebetleri aramakla iktifa etti.

Comte der ki "Her birimiz, kendi şahsî tarihimizi teemmül ettiğimiz zaman en mühim fikirlerimizde çocukken ilâhiyatçı, gençken metafizikçi ve kemal çağında fizikçi olduğumuzu hatırlamaz mıyız? Ayni hakikati, bugün herkes, kendi asrının seviyesine bakarak kolayca meydana koyabilir."

Bazı toplumların çocukluk döneminden bir türlü çıkamamalarının nedenleri üzerinde düşünmeliyiz.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Seneca'dan (MÖ 4 - MS 66) öğrencisine mektup

Seneca Lucilius’unu selâmlar,

Evet, öyle yap Lucilius, kendin için kazan kendini. Şimdiye değin senden zorla alınan ya da çalınan ya da boşuna akıp giden zamanına sarıl, iyi kullan onu.

Durum, emin ol, sana yazdığım gibi: kimi zamanımız bizden zorla kapılıyor, kimisi sinsice çalınıyor, kimisi de boşuna akıp gidiyor. Umursamadığımız için uğradığımız kayıp da, en yüz kızartıcı olanı.

Dikkat edersen, hayatımızın en büyük bölümü kötü iş yapmakla geçiyor, büyük bir bölümü hiçbir iş yapmamakla, bütün yaşamımız da (gerekenden) başkasını yapmakla geçiyor.

29 Temmuz 2012 Pazar

Kamu Üniversitelerine Atılan Kazık!

2012 Sonbahar döneminde kamu üniversitelerine kayıtta harç alınmayacağı haberini, hükümetin kamu üniversitelerine atmaya hazırlandığı kazık olarak yorumlamalıyız.

Kamu üniversiteleri, galiba, 2,5 milyar TL tutarındaki bir gelirden mahrum kalacak. Bu gelirin yerini ne alabilir?

Hükümet kamu üniversitelerini niçin zor duruma düşürmek istiyor?

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Usulün Mahiyet ve Ehemmiyeti

Hasan Âli, 1935, Surî ve Tatbikî Mantık, Ders Kitapları: III. Sınıf

sayfa 70-71:


Yaşadığımız bu âlemde ömrümüz nekadar kısaysa öğreneceğimiz şeyler de o nisbette çoktur. Şuhalde muvacehesinde bulunduğumuz meçhulatın kesretine ve tetkik zamanımızın azlığına bakınca bu meçhulleri sürat, fakat emniyetle öğrenmek mecburiyetinde bulunduğumuz kolayca teslim edilir. İste hadiseleri çabuk ve emin bir şekilde tetkik etmeyi bize öğreten kaidelere "Usul" derler. Usul, insan zihninin hakikati keşif  ve ispattan ibaret olan gayesine vâsıl olmak için müracaat ettiği yolların heyeti umumiyesinden ibarettir.

Kendinden evvel gelip geçmiş insanların tecrübelerinde müstağni kalabilmek, dünyanın en zeki ve cevval muhayyile sahipleri için bile mümkün değildir. En kudretli zekâlar, asırların tecrübeleri ile teessüs etmiş salim usullerden habersiz kaldıkça pek tehlikeli inhiraflara maruz olmaktan ve telâfisi mümkünsüz hatalara düşmekten kurtulamazlar.

Aksi takdirde, fırtınalı zamanlarda bindikleri gemiyi dümenden anlar birisine teslim etmek zaruretini duymıyanların feci akıbetine uğramıya mahkûmdurlar. Filhakika mütevassıt zekâli bir adam duğru bir usule riayet ederse çok zeki fakat usule riayetkâr olmıyan bir adamın idrak edemiyeceği hakikatleri keşfedebilir. Şarkta asırlardanberi yalnız zekâya ve sistemsiz malûmata kıymet verilmiş; usul, lâzımı veçhile takdir edilmemiş olduğu için, alelhusus son asırlarda - sarfedilen mesaiye rağmen - ne bir Descartes, ne bir Harvey, ne bir Newton, ne bir Helmholtz, ne bir Pasteur, ne bir Curie yetişmemiştir. Usulsüzlük bu saydığımız âlimler gibi olacak birçok feyyaz istidatların harabına sebep olmuştur. İltihaka gayret ettiğimiz garp medeniyetinin muvaffakiyeti "usulî" çalışmasındadır. "Bir manivelâya malik olan çocuk, elinde gürzü bulunan Herkülden daha kuvvetlidir." vecizesini burada pek haklı hatırlıyabiliriz. Şimdiye kadar Şark derin ve metafizik zekâsile insan ruhunun bir Herkülü vaziyetinde idi. Fakat elindeki manivelâyı iyi kullanan Garp, o Herkülü, elindeki gürzile beraber mevcut kuvvetinden istifade edemiyecek bir hale getirdi. Descartes'in dediği gibi: Ağır yürüyen, fakat doğru bir yol takip edenler; koşan fakat doğru yoldan uzaklaşanlardan daha fazla ilerler. Nitekim Bacon da "doğru yoldan giden topal, yoldan sapan koşucuyu geçer" demiştir.

Onun içindir ki hakikati keşfedecek yeni bir usul bulmak, yeni bir hakikat keşfetmekten daha mühimdir.

Çünkü o usul sayesinde birçok hakikatlerin keşfi mümkün olur. Kuvvetli bir zekâya salim bir usul de iştirak edecek olursa en kesif karanlıklar içindeki hakikatler bize yüzünü göstermekte bir an gecikmiyecektir. Diderot der ki: "Bir kıvılcım, bir ispirto fıçısını tutuşturduğu halde bir damla suda sönüp gider." Zekâ kıvılcım gibidir; yeter ki tutuşabilecek bir maddeye temas etsin. İştiale gayrimüsait bir mayie tesadüf ederse suya düşmüş olur. Böyle bir neticeden bizi koruyacak vasıta ise, usulden başka bir şey değildir.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Mantığa Dair

Hasan Âli, 1935, Surî ve Tatbikî Mantık, Ders Kitapları: III. Sınıf
sayfa 8:
"Acaba nasıl düşünürsek hakikate vâsıl olur ve hatadan kurtulabiliriz?" kaygusunu tatmine çalışan mantık, ruhî hayatımızın zihnî faaliyetlerile iştigal etmektedir.
"Hernekadar mantık düşüncenin faaliyetlerile meşgul olursa da esas olarak aldığı zihin, mükemmel, reşit ve medenî  bir insanın zihnidir. Mantık; iptidaî insanın, çocuğun, mecnun veya bunamışın düşünüş tarzlarile kat'iyyen alâkadar değildir. O, insan zekâsının ideal bir nümunesini verir; düşüncelerimizin nasıl vâki olduğunu değil, hakikati bulmak için nasıl faaliyette bulunulması lâzımgeldiğini gösterir. Şuhalde mantık "doğru düşünmek san'atidir."
"Mevzuu ise sadece yetişkin, tam ve mükemmel bir insan müfekkiresinin faaliyetidir. Mantık, doğru düşünmek kaidelerini bize ögrettiği ve hatadan sakınmak çarelerini bize anlattığı için kaidevî ilimlerden sayılabilir."

Türkiye'de kimler mantıksız davranıyor?

Davul Terörü - Medenî Ülkede Gürültü Yönetmeliği

Gürültü Yönetmeliği

4 üncü maddesinin birinci fıkrası:
...
"ggg) Hassas kullanımlar: Konut, yataklı hizmet veren konaklama tesisleri, eğitim kurumları, açık arazideki ve yerleşim alanı içindeki sessiz alanlar gibi kullanımları,"
"hhh) Gürültüye hassas kullanımlar: Çok hassas kullanımlar, hassas kullanımlar ve az hassas kullanımları,"
...
ifade eder.

26 ncı maddesinin birinci fıkrasının bentleri:
"d) Radyo, televizyon, müzik seti ve her türlü müzik aletlerini gürültüye hassas kullanımların bulunduğu alanlar ile toplu taşıma araçlarında çalmak yasaktır."

"e) Gürültüye hassas kullanımların bulunduğu alanlarda; yüksek sesle konuşarak, bağırarak, anons sistemleri gibi ses yükseltici araçlar kullanılarak ve darbeli düzenli veya düzensiz sesler çıkararak propaganda, reklâm, duyuru, tanıtım ve satış yapmak yasaktır."

"f) Çok hassas ve hassas kullanımların bulunduğu alanlarda; deniz motoru, motosiklet veya herhangi bir motorlu araçta 19.00-07.00 saatleri arasında deneme çalışmaları yapmak yasaktır."

"g) Çok hassas ve hassas kullanımların içinde ve bu kullanımlardan itibaren en az 350 metre mesafede; mekanik veya motorlu dikiş makinesi, matkap, testere, öğütücü, çim biçme makinesi, koşu bandı veya benzeri araçların 19.00-07.00 saatleri arasında çalıştırılması veya çalıştırılmasına izin verilmesi yasaktır."

"ğ) Eğlence maksadıyla patlayıcı, maytap, havai fişek ve benzeri şeyleri kullanmak, ateşlemek gibi benzeri faaliyetlerin, çok hassas kullanımların bulunduğu alanlarda yapılması yasaktır. Bu faaliyetler hassas ve az hassas kullanımların bulunduğu alanlarda ancak İl Mahalli Çevre Kurulu Kararı ile belirlenecek alanlarda ve saatlerde, 14/8/1987 tarihli ve 87/12028 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Tekel Dışı Bırakılan Patlayıcı Maddelerle Av Malzemesi ve Benzerlerinin Üretimi, İthali, Taşınması, Saklanması, Depolanması, Satışı, Kullanılması, Yok Edilmesi, Denetlenmesi Usul ve Esaslarına İlişkin Tüzüğün 117 nci maddesine istinaden yerel mülki amirinden izin alınarak yapılabilir."

"ı) Çok hassas kullanımları etkileyebilecek şekilde yakınında, bitişiğinde, altında veya üstündeki alanlarda konser, gösteri, miting, tören, festival, düğün ve benzeri açık hava faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi yasaktır. Hassas ve az hassas kullanımların bulunduğu alanlarda bu tür faaliyetlerden çevreye yayılan gürültü seviyesi Leq gürültü göstergesi cinsinden mevcut arka plan gürültü seviyesini 5 dBA'dan fazla alamaz. Bu maddede belirtilen açık hava faaliyetlerine, çevresel gürültüye maruz kalan kişilerin ve yaşanan şikâyetlerin yoğunluğu göz önünde bulundurularak, İl Mahalli Çevre Kurul Kararı ile alan ve saat sınırlaması getirilebilir."

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Davul Baskısı Hangi Hürriyetin Parçası?!

Türkiye'de Ramazan'da çalınan davul ile oruç tutmayanlara davul baskısı uygulanıyor. Ramazan ayında davul çalınması, sonradan uydurulan bir uygulama.
Cumhurbaşkanlığının, Başbakanlığın, TBMM başkanlığının, valiliklerin kadrolu davulcuları var mı?
Demokrasi ve hürriyet aşığı siyasetçiler neredeler?

17 Temmuz 2012 Salı

CHP Açmazda!

CHP güya heyecanla kongre yapıyor, yeni yöneticiler seçiyor.
Kemikleşmiş seçmen yapısında demografik gelişmeler CHP aleyhinde oluyor ve olacak...
Bu durumda ne yapılabilir?
Hiç bir şey...
Kemikleşmiş seçmen yapısını ne, ne zaman, nasıl değiştirebilir?

CHP Kurultayı

CHP Kurultayından görüntüleri TV'de izleyince düşündüm ve üzüldüm. Salonun havalandırma ve soğutma sisteminin yetersiz kaldığı katılanların suratlarından ve konuşan Kılıçdaroğlu'nun terden ıslanmış gömleğinden anlaşılıyor.
Yanlış yapılan ne? Salondaki insan sayısı mı çok fazla?
Yoksa, salon kiralanırken fiyat ucuz olsun diye "havalandırma çalıştırılmaz" maddesi mi koymuşlar?
Bir yıllık bütçesi 150 milyon TL olan CHP'ye yakışmadı...

16 Temmuz 2012 Pazartesi

AKP + HSP = Zorlama Hücre Değişimi

Projenin detayları ortaya çıkmaya başladı. Sahip olduğu iddia edilen siyasî ve ekonomik görüşlerini başkalarının ağzından dinleyince Prof. Kurtulmuş'un "Millî Görüş kökenli" olmasını açıklamak zor.
Şimdi AKP üyesi olması ile AKP içinde gerçekleştirilmek istenileni de gerçekçi bulmuyorum.
Arada kimin nasıl harcanacağını göreceğiz.

15 Temmuz 2012 Pazar

AKP + HSP = AKP ise...

Halkın Sesi Partisi son seçimlerde yaklaşık 380000 oy almış. Bu partinin Adalet ve Kalkınma Partisi ile birleşmesi, daha doğrusu, kendisini feshederek üyeleri ile varsa malvarlığının Adalet ve Kalkınma Partisi'ne katılmasından kim ne amaçlıyor?
Kime ne vefa borcu ödeniyor?
Gelecek için ne tezgâhlanıyor?
Bekleyip göreceğiz...

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Karayolları Genel Müdürlüğü ve Proje Yönetimi

Karayolları Genel Müdürlüğü çalışanlarına son bir yılda proje yönetimi konusunda hangi eğitimlerin verildiğini merak ediyorum.
KGM çalışanları, projeleri ve proje adımlarını sıraya koymak konusunda hangi yöntem ve yazılımları kullanıyor? "Seri olmak", "seri iş yapmak", KGM çalışanları için ne anlam taşıyor?
17 Temmuz 2012 Salı gününden itibaren İstanbul köprü geçişleri ücretsiz olacakmış...
Hiç öğrenmemişler... Dinî bayramlarda köprü geçişi ücretsiz. Kuyruk ve bekleme olmuyor mu?
Biraz daha düşünmeleri gerekiyor üzerinde...
Gişelere yakın noktalara da seyyar tuvalet ve büfe yerleştireceklermiş...
Tıkanıklığı engelleyecek yöntem geliştirmek yerine ne kadar yaratıcı bir çözüm bulmuşlar...
İhaleye çıkacaklar mı acaba?

7 Haziran 2012 Perşembe

İmtihansız Liseye Geçiş

4+4+4 uygulamasını savunmaya çalışırken yapılan açıklamalardan biri, "4 yıl içinde liseye geçişin sınavsız olacağı".
Böyle bir yalan nasıl bu kadar rahat söylenebiliyor?
Kaç tane İstanbul Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Kabataş Lisesi var?
Liseye geçişte tabii ki sınav olacak...
Başvuran öğrencileri sıralayarak seçmek için...

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Emekli Maaşları - Ağustos 2009

YÖK Başkanı                 3680 TL
Müsteşar                        3230
Diyanet İşleri Başkanı   3130
Vali                                 2863
Rektör                            2830
Genel Müdür                 2828
Kaymakam                    2018   

FAKİRLİĞİN TEŞVİKİ

Türkiye Cumhuriyeti'nin 2012 Mayıs ayındaki hükümetinin bir üyesi "evli ve 3 çocuklu asgarî ücretli vatandaşlardan vergi alınmadığını" açıklamış.
16 yaşından büyüklerin aylık asgarî ücretinden kesilen gelir vergisi 113 TL; yıllık 1356 TL.
Yıllık ek 1356 TL ile bir çocuk yerine 3 çocuk yetiştirilmesini önermek, aileleri fakirleşmeye ve fakir kalmaya teşvik etmekle eş anlamlı.
Dinci elitlerin, çoğunluğu fakir kişilerin oylarıyla hükümette kalmayı amaçlayarak fakir aile yaratmayı teşvik etmeleri üzücü.
Kayıt dışı ekonomik faaliyetleri engellemek için düşünüldüğünü tahmin ettiğim bu adımın beklenmedik olumsuz etkilerini bu toplum uzun yıllar yaşayacak.
Ulus olmanın önemli bir koşulu, tüm çalışanların gelirleri oranında ortak harcamalara katkı yapmalarıdır. Doğru seçenek, vergi dilimlerinin ilk basamağında oranın %5 olması, sonra da kademeli artmasıdır.

20 Mayıs 2012 Pazar

Bilim Ataşeleri

Öğrendiğime göre hükümet yurtdışındaki temsilciliklere bilim ataşeleri atayacakmış.

Böyle komik bir fikir olamaz.

"Bilim ataşeleri", üniversitelerimizde kendi alanında araştırma yapan ve yurt dışındaki konferanslara katılan öğretim üyeleridir. "Herşeyi bilen, herşeyi anlayan, herşeyi takip eden" kişi yok, olamaz...
Bilim ataşesi Silikon Vadesi'nde ne yapabilir? Garip ve komik...

Yüksek ücretli yurt dışı görevlendirme yoluyla kamu kaynaklarından zengin edilecek az sayıda kişi için türetilmis bir proje...

Garip... TÜBİTAK da işin içindeymiş. TÜBİTAK yöneticileri kendilerine yeni pozisyon yaratmak mı istiyor?...

TÜBİTAK bütçesinden kullanılmayarak her yıl iade edilen 100 - 200 milyon TL fonu universitelerdeki araştırmacıların projelerin yönlendirseler "gerçek bilim ataşeleri" işlerini daha rahat bir şekilde yürütebilirler...

Pro Tempore

Demokrasinin en önemli özelliği, seçilmişlerin belli bir süre görev yapmaları. "Geçicilik", Latince "pro tempore" deyimiyle demokrasi yazınında yer alıyor.

Toplumların aynı partiyi tekrar tekrar seçmeleri ile demokrasinin temel prensiplerinden biri olan "geçicilik" ihlal edilmiş oluyor. Toplumun tüm üyeleri bu prensibin farkında olmayabilir. Ama, okumuş, yazmış, dünya görmüş kişiler, demokrasinin "geçicilik" prensibini sahiplenmeliler ve toplumun geri kalanına anlatmalılar.

1 Mayıs 2012 Salı

ÖZELLEŞTİRİLEN TİYATRO VE KAMULAŞTIRILAN FUTBOL

Şehir ve devlet tiyatrolarının özelleştirmesini savunanlar, futbolun devletleştirilmesini açıklamak zorunda.
Tüm futbol liglerindeki "belediyespor"lar kapatılmalı, özelleştirilmeli....

12 Nisan 2012 Perşembe

EMEK HIRSIZLARININ ÜLKESİ

Türkiye, emek hırsızlarının korkusuzca etrafta dolaştığı ve kurumlarda bedavadan para kazandığı bir ülke.
Bu durum, kamu kuruluşları için geçerli, üçüncü sektör kuruluşları için geçerli, kâr-amaçlı kuruluşlar için geçerli, üniversiteler için geçerli...
Haketmeyen kişiler koltukları doldurmuş, sistemin kanını emiyor...
Üzerinde düşünülmesi gereken konu, toplumun bu sülüklerin yer edinmesine hiç ses çıkarmaması, belki de sülüklerin farkına varmaması...

8 Nisan 2012 Pazar

YENİ YEŞVİK SİSTEMİ

Büyük bir iş başarılmış gibi sunulan yeni teşvik sistemi hiçbir yenilik içermiyor. 1997 yılı verileri kullanılarak 9 ilin altyapısını irdeleyen araştırmamızı en son 2003 yılı verilerini kullanarak yenilemiş 2004 yılında il bazında kalkınma planı yapılması gerektiğini yazmıştım: http://www.maoner.com/iller.htm

"Ekonomik kalkınma, sosyo-kültürel gelişme, teknolojik ilerleme, siyasî olgunlaşma, ekolojik koruma"yı göz önüne alarak yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlamayan, odaklanmış projeleri içermeyen bir teşvik sisteminin düşünülen etkileri yapması mümkün değil.

İnsanları çok çocuk yapmaya iten, dindar olmayı ülkenin önemli bir meselesi gibi algılayan yönetim anlayışının, yaşam kalitesini hızlı bir şekilde yükseltmesi mümkün değil.

1957 yılında Erzurum'da kurulan Atatürk Üniversitesi'nin,1971'de Kayseri'de kurulan Erciyes Üniversitesi'nin, 1975'de Samsun'da kurulan Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nin, 1992'de Muğla'da kurulan Muğla Üniversitesi'nin varlıklarının şehirdeki ve ildeki yaşam kalitesini ne kadar arttırdığını ölçmemiz ve anlamamız gerekiyor.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, bulundukları yerleşim noktasındaki halkın tutuculuklarından şikayetini basında okuduk.
Sosyo-kültürel değişimi amaçlamayan bir teşvik sisteminin hiçbir katkısı olmayacak.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Kim Bilge?

Kişinin ne kadar bilge biri olduğunun şu şekilde ölçülmesi önerilmiş:
1. Çatışmanın çözümü için fırsat arama isteği,
2. Uzlaşma arama isteği,
3. Kişisel bilginin sınırlı olacağının kabulü,
4. Bir probleme birden fazla bakış açısının bulunduğunun kabulü,
5. Meselelerin çözümünde, işlerin iyileşmeden kötüleşebileceğinin kabulü.

Ne kadar bilgesiniz? Siyasîlerden kimler bilge?

4 Nisan 2012 Çarşamba

Çocuğuna Kim Zarar Verir?

21. yüzyılda başarılı olmak için
çocukların öğrenmesi gereken bu kadar çok konu var iken,
günde sadece 24 saat var iken,
seçmeli derslerin
çocuğun dünyadaki başarısına katkı yapacak konularda olması gerekir.

Bunun dışındaki her konu o seçmeli dersi seçen öğrenci için dezavantaj yaratır.

Bunu kim ister?

1 Nisan 2012 Pazar

Akıllıların Maçı

1 Nisan 2012 günü Trabzon'da oynanan Trabzonspor - Fenerbahçe maçı, akıllıların maçı oldu. Çabalamadan çabalıyormuş gibi yapanlar sahadaydı.
Kendilerini kutlamak lâzım. Toplumu bundan daha güzel kandıran ve bundan gelir sağlayan başka bir grup var mı?

Her iki takımın teknik direktörü kamuoyundan özür dileyip istifa etmeli. Takımlarına hiçbir ek özellik kazandırmadıkları açıkça ortada. Ne sürat, ne teknik... Buna rağmen büyük iş başarmış gibi demeç veriyorlar.

Her iki takımın futbolcuları da futbolu bırakmalı. Gösterdikleri akıllılık düzeyine göre kazandıkları para çok fazla.

Sahneye konan tiyatroyu anlamayan seyirciler de, sanki çok önemliymiş gibi reaksiyon gösterip, kendi takımlarına ve kendi kendilerine zarar vermekten geri kalmadılar.

Galatasaray'a 2011 - 2012 şampiyonluğu verilmeli.

28 Şubat 2012 Salı

BİZ NEYMİŞİZ, BE ABİ!

Türkiye komik ülke?
Niçin zorunlu eğitimin 12 yıl olması isteniyor?
Çünkü, 2012 itibariyle insan profilimiz 21. yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değil.
Peki, mevcut kanunlarla çocuklarını liseye göndermeyen aileler,zorunlu eğitim 12 yıla çıktıktan sonra çocuklarına "evde eğitim" vermeyi ne olacak da isteyecek?
Türkiye'de ekonomik ve eğitim düzeyi açısından çocuklarına eğitimi hangi aileler verebilir?
Bunlar bugüne kadar çocuklarına evde niçin eğitim vermedi?
Ne olacak da çocuklarına evde eğitim vermek kapasitesite sahip olacaklar?
Evde eğitim alıp da dışarıdan lise bitirme imtihanına girip lise diploması alan kaç kişi var, 2012 Şubat ayı itibariyle?
Saçmalamak hakkını sürekli kullanmak da ayrı bir maharet istemeli...

21 Şubat 2012 Salı

YENİ TÜRK TİCARET KANUNU

Yeni Türk Ticaret Kanunu maddelerini okuyunca yazanlar ve kabul edenler hakkında ciddi şüpheler ve kaygılar duydum.
Kanunun hazırlanmasında çok sayıda kişinin çalıştığını varsayıyorum. Bu kadar çok kişi arasından mantıklı ve anlamlı kanun metni yazacak hiçbir kimsenin çıkmaması moral bozucu.
Şirket sahipleri ile yönetim kurulu üyelerine sabır diliyorum.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Usta Tipleri

Duvar inşa eden ustaya ne yaptığı sorulunca verilen cevaplar:
A. Duvar inşa ediyorum.
B. Bir cami duvarı inşa ediyorum.
C. Mimar Sinan'ın Selimiye Camii'nin duvarını inşa ediyorum.
Siz hangi tip ustasınız?

27 Ocak 2012 Cuma

Gelecek Heyecanını Öldürenler

Türk seçmeninin çoğunluğunun tek partiyi tercih etmesi gelecekle ilgili tüm heyecanları öldürüyor.

Sonucu belli olan seçimlerin ne anlamı olabilir? CHP veya MHP'nin seçim kazanamamasının kesin gibi olması nüfusun yarısının ülkenin geleceği hakkında heyecan duymasını engelliyor.

"Koalisyonlar kötüdür" propagandasına alet olan medya mensupları, gelecek heyecanını öldürdüklerinin ne zaman farkına varacak?

Kaybetmek için kim maça çıkar? Şike yapanlar....