AYEDAŞ, Internet sitesinde öyle güzel uçuyor ki...
Genel müdürü ve tüm yöneticileri istifa etmeli...
2013 dünyasında İstanbul'da elektrik kesintisi yaşatanlar o sektörde çalışmamalı.
M. Atilla Öner'in dünya ve Türkiye'de gündemdeki konular hakkındaki görüşleri
14 Aralık 2013 Cumartesi
10 Aralık 2013 Salı
Pro Tempore
Demokrasilerde kamu görevlilerinin - seçilmiş ve atanmış - geçici olmaları temel.
Latince deyim "Pro Tempore"...
Bir sendikada aynı kişi 24 yıl başkanlık yaparsa bu demokrasi olmaz...
Bir meslek kuruluşunda aynı kişi 10 yıl başkanlık yaparsa bu demokrasi olmaz....
Bir belediye başkanı 10 yıl görevde kalırsa bu demokrasi olmaz...
Bir siyasi partinin başkanı 10 yıl görevde kalırsa bu demokrasi olmaz....
Angela Merkel'i tekrar başbakan seçen Almanya'da bence demokrasi yok...
Latince deyim "Pro Tempore"...
Bir sendikada aynı kişi 24 yıl başkanlık yaparsa bu demokrasi olmaz...
Bir meslek kuruluşunda aynı kişi 10 yıl başkanlık yaparsa bu demokrasi olmaz....
Bir belediye başkanı 10 yıl görevde kalırsa bu demokrasi olmaz...
Bir siyasi partinin başkanı 10 yıl görevde kalırsa bu demokrasi olmaz....
Angela Merkel'i tekrar başbakan seçen Almanya'da bence demokrasi yok...
6 Aralık 2013 Cuma
Newes from Turkie - 1618
1618 yılında İngiltere Foreign and Commonwealth Office Collection içinde
"Newes from Turkie" başlıklı 14 sayfalık yazı var.
Niçin Turkie kelimesini kullanmışlar acaba?
"Newes from Turkie" başlıklı 14 sayfalık yazı var.
Niçin Turkie kelimesini kullanmışlar acaba?
10 Kasım 2013 Pazar
Düşünce Özgürlüğü Hakkında
"Sakıncalı olmayan bir görüş, çoğu kez düşünce olarak üzerinde durulmaya değmeyen bir görüştür."
O. Wilde
"Düşünceyi açıklama özgürlüğü, asıl amacına, hiç kuşkusuz, tedirginliği kışkırttığı ve hoşnutsuzluk doğurduğu, dahası bireyleri hiddete sürüklediği takdirde ulaşır ve topluma hizmet etmiş olur."
ABD Yüksek Mahkemesi Yargıcı Douglas, Terminiello - Chicago Davası
O. Wilde
"Düşünceyi açıklama özgürlüğü, asıl amacına, hiç kuşkusuz, tedirginliği kışkırttığı ve hoşnutsuzluk doğurduğu, dahası bireyleri hiddete sürüklediği takdirde ulaşır ve topluma hizmet etmiş olur."
ABD Yüksek Mahkemesi Yargıcı Douglas, Terminiello - Chicago Davası
27 Ekim 2013 Pazar
Yönetim Hataları
Şirket yöneticilerini, yaptıkları yönetim hatalarını paylaşmaya davet ediyorum. Genellikle, başarılı uygulamaların sahipleri toplantılara ve konferanslara davet edilirler.
Bence, yapılan hatalar, yapanlar tarafından paylaşılırsa çok yararlı olur....
Bence, yapılan hatalar, yapanlar tarafından paylaşılırsa çok yararlı olur....
7 Temmuz 2013 Pazar
Vatandaşlar Arasında Düşmanlık
Mustafa Kemal Atatürk demiş ki:
"Siyaset sahasında karşılıklı faaliyetin feyizli gelişmeleri, ancak vatandaşlar arasında düşmanlık olmasına yer verilmemesiyle temin olunabilir."
Kaynak: 2013 Saatli Maarif Takvimi 6 Temmuz Cumartesi
"Siyaset sahasında karşılıklı faaliyetin feyizli gelişmeleri, ancak vatandaşlar arasında düşmanlık olmasına yer verilmemesiyle temin olunabilir."
Kaynak: 2013 Saatli Maarif Takvimi 6 Temmuz Cumartesi
12 Haziran 2013 Çarşamba
31 Mayıs 2013 Cuma
YÜKSEK ÖĞRETİMDE FİNANSMAN MODELİ
Şubat 1996
Eğitimin çok önemli olduğu,
yükseköğretimin sorunlarının mutlaka çözülmesi gerektiği yönündeki
haber ve yorumları sürekli duyuyor, okuyor ve izliyoruz. Sorun çok
büyük.
Zaman Yönetimi konusunda verilen
seminerlerde işin büyüklüğünün işe başlamayı engellediği
belirtilir. Nedeni de çok basittir: Ne zaman ve nasıl bitireceğini
göremedikleri bir işe insanlar hiç girişmemeyi tercih ediyor.
Bugün eğitimde yaşadıklarımızı bu tespitlerle açıklayabiliriz.
Merkezi bürokrasi, yönetim kapasitesinin sınırlarına geldiğini
ve Büyük Problemi tek başlarına çözemeyeceğini kabul
etmelidir.
Hangi alanda olursa olsun, planlama ve
yürütme yetisine sahip kurumlara merkezi hükümetin maddi yükünü
azaltıcı devirler yapılmalıdır. Galatasaray Lisesi yönetiminin
Galatasaray Üniversitesi Vakfına devredilmesi doğru bir karardır.
Aynı uygulama İstanbul Erkek Lisesi veya camiasının sahip
çıkacağından şüphe duyulmayan tüm liseler için yapılmalıdır. Bu
uygulama gönül rahatlığıyla üniversitelere de
yaygınlaştırılabilir.
Üniversitenin kuruluş tarihi camiayı
oluşturan mezunlarının sayısına işaret eder. İstanbul Teknik
Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi
Üniversitesi gibi sağlıklı Mezunlar Derneği ve Üniversite Vakfına
sahip üniversitelerin yönetimi bu vakıflara devredilmelidir.
Pratikte bu üniversiteler bugün, Devlet Üniversitesinden
Toplum Destekli Devlet Üniversitesine geçişi
yaşıyorlar. Vakıfları ve mezunlar dernekleri aracılığıyla bu
üniversitelere organize ve planlı bir şekilde kaynak aktarılıyor.
Şimdi geldiğimiz nokta bu üniversitelerin Devlet Destekli Özel
Üniversite olmalarıdır.
Var olan sıkıntıların giderilmesinde,
üniversiteye kaynak sağlamada sorumluluk 5 grubun omuzlarında:
Devlet, Öğrenciler, Mezunlar, Öğretim üyeleri, İş adamları.
Üniversitenin kuruluş tarihine, öğretim üyesi sayısına ve
birikimine, mevcut öğrenci ve mezun sayısına bağlı olarak bu
grupların katkıları doğal olarak farklılık gösterecektir.
Öğrenciler okul harçlarıyla üniversite
faaliyetlerinin finansmanına kısmen katkıda bulunuyorlar. Harçlar
şu anda öğrenci başına yapılan harcamanın sadece % 5'ini
karşılıyor. Tüm öğrenciler % 95 burslu okuyor. 10.000
öğrencili bir üniversitenin 1500 öğrencisinin (1995/1996 akademik
yılı için) 150 milyon TL civarındaki bir harç miktarını ödeme
gücüne sahip ailelerden geldiği varsayımıyla yaratılan kaynak 225
milyar TL oluyor. Geri kalan öğrenciler de burs veya borçlanma
yoluyla % 95 ile % 0 arasında mali destek alabilirler. Tam burslu
okuyacak öğrenciler için devlet üniversitelere aynı miktarı
aktarır. 10000 öğrencili bir üniversitede 4000 öğrencinin tam
burslu okuyacağını kabul edersek 1995/1996 için gerekecek miktar
600 milyar TL.
Devlet, ihracatın finansmanında olduğu
gibi ticari bankalara eğitim kredisi garantisi vererek
öğrencilerin özel koşullarla kredi almalarını sağlamalıdır.
Mezuniyet sonrası kredilerin tahsilatını bankalar takip eder.
Tahsilat yüzdesindeki başarıya bağlı olarak bankaların komisyonu
artabilir. Kredi ve Yurtlar Kurumu mevcut durumda verdiği
kredilerin peşinde koşamıyor; çünkü koşması için gereken bir
bankanın yapısına sahip değil. Böyle bir yapıyı kurması da yanlış
olur.
Ücretsiz aldıkları eğitimin
karşılığını mezunlar bağışlarıyla üniversitelerine vermelidir.
Üniversite - Vakıf - Dernek üçgenine dayanan "Toplum Destekli
Devlet Üniversitesi Modeli" kapsamında İTÜ, ODTÜ ve Boğaziçi
Üniversitesi Mezunlarının bu süreci başlattığı ve kaynaklarını
üniversitelerinin kullanımına sunduğu biliniyor. Devlet
Destekli Özel Üniversite statüsüne geçiş sağlanabildiği
takdirde mezunların sahiplenme derecesinin çok artacağını
rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu ise
sınırsız destek kapılarının açılması anlamına gelir!
Üniversitelere gelir yaratma
sorumluluğunun bir bölümü de öğretim üyelerine düşüyor. Öğretim
üyelerimizin akademik çalışmalarında Türkiye'mizin sorunlarının
çözümüne ağırlık verme çabası içinde bulunduğunu biliyoruz. İş
adamları, yurtdışından teknoloji transferinin yanı sıra öğretim
üyelerimizin birikimlerinden yararlanmalıdır. Kamu yönetim
birimleri politika ve proje geliştirme çalışmalarında yabancı
firmalar yerine öğretim üyelerimizden hizmet satın almalıdır.
350 öğretim üyesine sahip bir üniversitede her öğretim üyesi
1995/1996 yılında ortalama 500 milyon TL tutarında bir proje
yürüttüğünde toplam yaratılan kaynak 175 milyar TL oluyor. Böyle
bir uygulamanın başarısı Devlet Üniversitesi katılığı
yerine Devlet Destekli Özel Üniversite esnekliğiyle mümkün
olacaktır.
Ülkelerin ve liderlerin başarısı,
değişimi yönetme kapasitelerine bağlıdır. Devlet Üniversitesi
--> Toplum Destekli Devlet Üniversitesi --> Devlet Destekli
Özel Üniversite geçişi uygulanabildiği takdirde 10000
öğrencili bir üniversite için TC Hükümetinin yaratması gereken
kaynak 1995/1996 için sadece 600 milyar TL civarında kalabiliyor.
Hizmet kalitesinin artmasının yanı sıra 1,5 trilyon TL yerine 600
milyar TL’lik bir yükümlülük, merkezi maliye bürokrasisini ve tüm
vatandaşları herhalde sevindirecektir. Geç kalmayalım.
BİZİ KİM TEDAVİ EDECEK?
Aralık 1995
** Pencereden sokağa çöp atıp belediyeden şikayetçi
olan biziz.
** Çöp kamyonu geçtikten sonra sokağa çöp çıkarıp
pislikten şikayet eden biziz.
** 3 şeritli yolu 5 şeritli yol haline getirip
trafik sıkışıklığından şikayet eden biziz.
** Bağkur primlerini yatırmayıp tüm tanıdıklarımız
için ilaç yazdıran biziz.
** Vergi vermeyip ücretsiz eğitim ve sağlık
hizmetlerinin yaygınlaşmasını isteyen biziz.
** Devlet okullarına 30 milyon vermekten kaçınıp
özel okulların fiyatlarına kontrol getirilmesini isteyen biziz.
** Özel okullara ve dershanelere yüzmilyonları
ödeyip yüksek öğretimin bedava olmasını isteyen biziz.
** Kamuda torpil ve rüşvetten şikayet edip bir
yakınımızın işe alınması için telefonlar eden biziz.
** Enflasyondan şikayet edip sattığımız mal ve
servislerin fiyatını her ay en az %3 arttıran biziz.
** Ekonominin tüm dallarıında kârı cebimize atıp
zararı devlete yüklemeye çalışan biziz.
30 Mayıs 2013 Perşembe
AİDAT TOPLAYAN DERNEK, VERGİ TOPLAYAN DEVLET
Ocak 1995 | |
Ülkemizin içinde bulunduğu duruma değişik bir açıdan bakmayı öneriyorum. Felaket senaryoları kurarak reaksiyon göstermek yerine devletin ve yürütme organı hükümetin varoluş nedenlerini irdelemek gerekiyor.
Dernekler, kişilerin bir misyon çevresinde birleşip amaçlarına ulaşmak için kaynak yarattıkları (giriş aidatı ve yıllık aidatlar) ve bu kaynakları profesyonel kadro desteğinde (bürokrasi) yönetim kurulu aracılığıyla (hükümet) kullandıkları organizasyonlardır. Üyelerin misyona ve dernek amaçlarına bağlılıklarını sürekli kılmak aidatların düzenli toplanabilmesi için gereklidir.
Devlet, bilerek göç etmediğiniz takdirde, kendi kontrolünüz dışında gerçekleşen doğum olayıyla kendinizi bir üyesi olarak bulduğunuz toplumun toplu yaşamı olanaklı kılan organizasyonları yapmakla görevlendirdiği kurumlar topluluğudur. Harcamalar için gereken gelir, toplumun temsilcilerinin (meclis) değerlendirmesi sonucu belirlenen vergiler aracılığıyla sağlanır. Türkiye'deki mevcut yapısıyla temsili demokrasinin en büyük tehlikesi, harcamaları yapacak hükümetin, ne için ne kadar harcama yapılacağını kararlaştıran meclisin parçası olmasıdır. Harcamaların etkinliğini ve verimliliğini ölçen bir sistem de mevcut değildir.
Yönetim kurulunun toplanan aidat gelirlerini dernek amaçlarına uygun harcamadığı kararını veren bir dernek üyesi, tavrını aidatını ödemeyerek gösterir. Hükümetin toplanan vergi gelirlerini, toplumun ortak ihtiyaçlarını gidermek için başarısız bir şekilde kullandığına karar veren vatandaş vergi ödememe yolunu seçmektedir. Ödemediği vergi parasıyla hazine bonosu alarak hükümeti ve bürokrasisini (gecikmeli olarak kendisini !) faiz gideriyle de cezalandırmaktadır.
O halde, ülkede yaşanan sıkıntılar, hükümet ve ona destek veren bürokratların işine son verilerek giderilebilir.
|
BİLİM DİLİ TÜRKÇE
Nisan 1986 | |
ABD’nin Uzay Savunma Sistemi projesine katılma kararının alındığı, Avrupa’da EUREKA araştırma birliği çalışmalarının planlama toplantılarına TC Hükümeti bakanlarının katıldığı bir dönemde Türkçe’nin bilim dili olma şansı veya koşulları üzerine bir tartışmanın başlatılmasında yarar var.
BİR DİLİN GELİŞMESİ
Önce bir dilin nasıl oluşup geliştiğine bakalım. Organik hayat üzerine yapılan bilimsel araştırmalar, zihnin, yaşamın evrimsel gelişmesinin bir ürünü olduğu sonucu ortaya çıkarıyor. Sinir sisteminin belirli gelişme düzeyine eriştiği canlılarda bilincin çeşitli şekillerini görüyoruz. Evrim sonucu bu bilinç, sinir sisteminin bir parçası olan beynin gelişmesiyle insanlarda düşünce düzeyine varıyor. (1)
İnsanın evriminde belirleyici adımın, insanoğlunun atası olduğu kabul edilen maymun türünün iki ayak üzerinde dik duruşa geçmesiyle atıldığı ileri sürülür. Bu sayede, insanın daha sonraki dönemlerde tüm üretken çalışmalarını gerçekleştirdiği el serbest kalmış oluyordu. Elin kullanılmasıyla “insan eli”, ve eli kontrol eden beyin “insan beyni” olarak gelişti. Biyolojik evrimin “insan elini” ve “insan beynini” üretmesinden sonra insanoğlu kendisinin farklı bir evrimini başlattı: çevresi ve kendisi üzerindeki bilinçli kontrolünü, sosyal organizasyonunu, tekniklerini, bilgilerini ve kültürünü içeren bir evrim.
İnsanoğlu, çalışmalarını ve dış dünyadan kaynaklanan algılamalarını geliştirmekle düşünme ve fikir üretme olanağını elde etti. Bu, çalışma ve algılama metotlarının daha da gelişmesine yol açtı. Doğa üzerinde artan kontrol sonucu nesilden nesle aktarılması gereken bilgi hacmi büyüdü. Aynı dönemde, ortak çalışmanın yararlarını gören bireyler birbirlerine yaklaştılar ve öyle bir an geldi ki birbirlerine bir şeyler söylemek zorunda kaldılar. “Söylenmesi” gerekenler, kullanılan aletlerin özellikleri ve ortak çalışmayla nelerin hedeflenebileceği, nelere ulaşılabileceğiydi. Bunların hayvanlarda gördüğümüz haykırış ve jestlerle anlatılamayacağı açık. Gereksinme, organın gelişmesine yol açtı: maymun ağzı “insan ağzı”na dönüştü.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yanan konuşmanın bireyler arasındaki sosyal iletişimin aracı olarak hizmet verdiği tartışılmaz bir gerçek. Konuşma, bireylerin başkalarından kopuk olarak sadece kendi kullanımları için gelişemeyip, sosyal toplulukça devamlı kullanılan kelimelerin yanı sıra kullanımın nasıl olacağını belirleyen kuralları içeren bir dilin varlığına ihtiyaç duyar. Dilin ise, ortak çalışma süresi içinde ve bunun sonucu ortaya çıktığı açık. İnsanlar ortak yaptıkları her işte dillerini kullanıyorlar. Düşüncelerini, ümitlerini, dünya ve birbirleri hakkındaki fikirlerini, bunları birbirlerine anlatma ve aktarabilme olanağını yaratan ortak bir dilin varlığıyla geliştirebiliyorlar. Ortak dilin yokluğunda fikirlerin oluşması ve aktarılması olanaksız.
NE YAPMALI?
Dilin gelişmesinde ön koşulun “ortak çalışma” olduğunu açıklamaya çalıştım. Bunun ışığında Türkçe’nin bilim dili olarak da gelişebilmesinin ortak bilimsel çalışmayla gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle, Türkiye’de bilgi üretilmesi gerekmektedir. Üniversiteler, var olan bilgileri yeni nesillere aktarmanın yanı sıra yeni bilgilerin üretildiği merkezler olmak zorunda. Bu çabalara firmaların da katılması gerekir. Bilimsel çalışmalar sırasında Türkçe düşünülmeli, Türkçe tartışılmalı ve Türkçe yazılmalıdır. Bu görüş, yabancı dil düşmanlığı olarak yorumlanmamalıdır. Günümüzde sınırlı bir şekilde yürütülen araştırma ve bilgi üretme çalışmalarında bilim adamlarımız ve kadınlarımız Türkçe’de karşılığını bulamadıkları kelimeleri, dilimizde anlatmak yerine, tembellik diye tanımlayabileceğimiz bir davranışla aynen kullanıyorlar; örneğin gradyen, rijid. Gradyen, bir özelliğin uzaklığa bağımlılığı, rijid ise şekil değiştirmeyen demek. Görüldüğü gibi, üzerinde biraz düşününce, Türkçe anlatmak hiç de zor olmayan bir iş. Bunun yanı sıra, yabancı dilde sunulan bilginin (kelimenin) arkasında yatan fikre bakmadan da çeviri yapılıyor. Ortaya ilginç durumlar ortaya çıkıyor: “Sonsuz uzayda para çatlağın burulması” makalesinin yazarı asıl yazıda “penny-shaped” olarak geçen deyimi “para” olarak çevirmiş. (2) Demek istenilen, çatlağın 1-2 cm çapında ince disk şeklinde olduğu. İngilizce “penny-shaped” deyimi bu fikri verdiği halde “para” çeviride ilgisiz kalıyor. “Momentsel impuls yasası” başlığındaki türkçeleştirme %33. (3)
Çeviri, yabancı dildeki kelimeleri Türkçe yazmak olmadığı gibi yerlerine kelime uydurmak da değildir. Bilim adamlarımız ve kadınlarımız kendi dallarındaki çalışmalarının yanı sıra dilbilimci de olmak zorundalar. Ancak bu başarılırsa ve gerçek anlamda bilgi üretilirse Türkçe dil olarak ve bilim dili olarak gelişebilir. Aksi takdirde, yabancı kelimeleri kullanmadan Türkçe konuşup anlaşmamız mümkün olmayacak.
KAYNAKLAR
(1) M. Cornforth, The Theory of Knowledge, International Publishers, New York (1980)
(2) Birinci Ulusal Mekanik Kongresi Bildiriler, İTÜ, İstanbul (1980), sayfa 201.
(3) J. Zierep, Akışkanlar Mekaniği, çev. A. Varol, FÜ Mühendislik Fakültesi Matbaası (1983)
|
KANUN HAZIRLAMA ve ÇIKARMANIN SAĞLIKLI YOLU
| ||||||||||||
15 Ocak 2013 Salı
"Osmanlı" Ne Demek? Yeni Elit (?!)
Walter F. Weiker, "The Ottoman Bureaucracy: Modernization and Reform", Administrative Science Quarterly, vol 13, no 3, 451 - 470, 1968.
The term "Ottoman" when used in this article denotes membership in a small ruling group characterized by Muslim Religion, loyalty to Ottoman dynasty, and "Ottoman culture", a strong sense of belonging to an exclusive upper class (often including the conviction that only they were fit to rule), and sharp social, cultural, and intellectual separation from the rest of the population.
2013 Türkiye'sinde birileri garip hayaller içinde....
The term "Ottoman" when used in this article denotes membership in a small ruling group characterized by Muslim Religion, loyalty to Ottoman dynasty, and "Ottoman culture", a strong sense of belonging to an exclusive upper class (often including the conviction that only they were fit to rule), and sharp social, cultural, and intellectual separation from the rest of the population.
2013 Türkiye'sinde birileri garip hayaller içinde....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)