11 Kasım 2016 Cuma

BÜMED VE DEMOKRATİK KATILIM...Aralık 1997


19 yıl öncesinden bir yazı...



M. Atilla Öner’78
BÜMED Denetleme Kurulu Başkanı, Aralık 1997

E-posta aracılığıyla derneğimiz hakkında çeşitli konuların tartışılmasını çok olumlu buluyorum. Hele, üyemiz olmayan mezunlarımızın derneğimiz hakkındaki düşüncelerini e-posta aracılığıyla bizlerle paylaşmaları çok güzel bir gelişme. Tüm mezunlarımızın “kuvvetli demokrasi” yaklaşımı içinde camiamızın sorunlarıyla ilgilenmesi Denetleme Kurulu üyelerini mutlu etmektedir.

“Üyelik ve toplumsal sorumluluk” konularında üyelerini eğiten demokratik dernek, aktif üyelerinin yarattığı ve kontrol ettiği “kuvvetli demokrasi”yi mümkün kılar. Toplumsal sorumluluğun yol açtığı aktif üyelik, bireylerin kişisel çıkarlarını “ortak menfaatin” oluşması amacıyla dönüştürmelerine yol açar. Kuvvetli demokrasinin tanımlanmasında kritik olan kavramlar eylem, süreç, öz-yönetim, yaratmak ve dönüşümdür.

Zayıf demokrasi çatışmayı bastırırken ve yok ederken, kuvvetli demokrasi, çatışmayı dönüştürür. Fikir ayrılığı, yakınlaşma fırsatına dönüşür. Kişisel çıkar, camianın ortak menfaatinin tanımlanmasının bir aracına dönüşür.

Kuvvetli demokraside camia, katılım sayesinde gelişir ve bireylerin katılımını mümkün kılar. Katılım, bireyleri camia menfaatini ve adaleti düşünmeleri konusunda eğitir.

Kuvvetli demokrasi, üyeleri “birlikte düşünmeye ve davranmaya” zorlar. Üye, tanımı gereği “biz”i ön plana çıkarır. “Biz” olarak düşünmek, çıkarların nasıl algılandığının sürekli dönüştürülmesidir. Kuvvetli demokraside, politika, bireyin tanımlanmasını sağlayan katılımdır; aktif üyelik bir yaşam tarzıdır.

1992 yılında başlayan çalışmalarla, BÜMED Yönetim Kurulları kuvvetli demokrasinin BÜMED’de yeşermesine çalışmıştır. Fakülte ve bölüm bazındaki Sınıf Sekreterleri organizasyonu ve periyodik olarak yapılan Sınıf Sekreterleri Toplantıları bu amacı taşımaktadır. Ne mutlu bize ki, bugüne kadar hiç bir Yönetim Kurulu katılımı engelleyici bir davranış sergilememiştir.

Mezunlarımızı üye olmaya, üyelerimizi de aktif katılımla birlikte yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyorum.


6 Eylül 2016 Salı

Ekim 2004 - KANUN HAZIRLAMA ve ÇIKARMANIN SAĞLIKLI YOLU





Yeni Türk Ceza Kanunu tasarısının son iki maddesi kabul edilmeden komisyona geri çekilmesi ile başlayan tartışma ortamını değerlendirmeye çalışırken yaptığım araştırmaya göre mevcut hukuk fakültelerimizde tasarı/teklif hazırlama ve kanunlaştırmanın adımlarını içeren ve tartışan bir ders yok imiş.

“Sağlıklı bir şekilde kanun hazırlamanın adımları ne olmalı?” sorusunun cevaplarını aramayı öneriyorum. Bu cevapları, beklenen Avrupa Birliği üyeliğimiz nedeniyle AB normlarına uygun vermeliyiz. AB ülkelerinde kullanılan prensipler ile süreç aşamalarına dayanarak aşağıdaki önerileri yapmak istiyorum.

5 Prensip

Kalite düzeyi yüksek kanun hazırlamak ve çıkarmak için 5 prensibe dikkat edilmesi gerekiyor:
1. Şeffaflık: Kanun yapma süreci açık, basit ve vatandaş tarafından izlenebilir ve anlaşılır olmalı.
2. Benimseme: Kanunun gerekli olduğu bakanlar, TBMM, uygulayıcılar, genel kamuoyu tarafından kabul edilmeli.
3. Hedef odaklı olmak: Çözülmek istenen toplumsal soruna odaklanılmalı, yan etkiler en aza indirgenmeli.
4. Tutarlılık: Kanun hazırlama ve çıkarma sürecinin adımları tüm kanunlar için aynı ve bilinir olmalı.
5. Orantılı olmak: Kanunî düzenlemeyle getirilen çözüm, soruna orantılı olmalı; sadece gerçekten ihtiyaç var ise yeni kanun çıkarılmalı.

Kanun Hazırlama ve Çıkarma Sürecinin Aşamaları

AB bünyesinde kanun hazırlama ve çıkarma süreci 5 aşamadan oluşuyor.

Aşama 1: Ön Hazırlık

1. Tüm bakanlar ile bakanlıkların hukukçuları başlangıçta sürece dahil edilmeli. Her bakanlıkta “Mevzuat Etkilerini İnceleme Birimi” proje ekibi olarak bulunmalı. Bu ekip TBMM “Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı” ile yakın temas halinde olmalı.

2. AB Komisyonu ve diğer paydaşlarla düzenli ve yakın temasta bulunulmalı.

3. Hazırlık çalışması, Bakanlıklar ve AB Genel Sekreterliği ile koordine edilmeli.

4. Eğer kanun tasarısı şekilleniyorsa, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra uygulanmasının etkileri (maliyet ve yararlar) )(Ön Etki Değerlendirme Raporu) üzerinde düşünülmeye başlanmalı. “Kanun çıkarmamanın bu konuda niçin yetersiz kalacağı” belirlenmeli. Etki değerlendirme raporlarının sahibi ve takipçisi konuyla ilgili ana komisyon olmalı.

5. Kanun taslağının hazırlanması için gerekecek tüm araçlara (eğitim, AB birimlerinden yönlendirme ve destek) sahip olunması sağlanmalı.

Aşama 2: Tasarının İrdelenmesi

1. Şekillenmekte olan tasarı metni dikkatle incelenmeli; hukukçular devreye sokulmalı.

2. Hükümet içi ve dışı danışma süreci başlatılmalı.

3. “Geçici Etki Değerlendirme Raporu”na göre öncelikler belirlenmeli.

4. Etkilenecek bireylerin ihtiyaçları belirlenmeli.

5. Üçüncü sektör kuruluşları ve diğer partiler ile görüşmeler yapılmalı; gerekiyorsa Brüksel’de lobicilik faaliyetleri yapılmalı.

Aşama 3: Tasarının Kabulünün Pazarlığı

1. Açık ve gerçekçi öncelikler belirlenmeli. “Kesin Etki Değerlendirme Raporu” içeriği üzerinde tüm paydaşlarla (bakanlıklar, Brüksel, üçüncü sektör kuruluşları) anlaşma sağlanmalı.

2. Tasarının gerekçesi, danışma süreci sonunda belirlenen kuvvetli argümanları içermeli.

3. Üzerinde anlaşabilmek amacıyla metinde belirsizlik bulunmasından kesinlikle kaçınılmalı. Metindeki tanımların anlamlarının mümkün olduğunca açık olması sağlanmalı.

4. Amaçların gerçekleşmesine katkı yapmak üzere AB üyesi ülkelerin yetkilileriyle görüşülmeli.

Aşama 4: Kanunun Uygulanması

1. Kanunun “az” veya “çok” uygulanmasından kaçınılmalı.

2. Bakanlar için uygulamadaki seçenekler ve riskleri hakkında detaylı bir rapor hazırlanmalı.

Aşama 5: Kanunun Uygulanmasının İzlenmesi

1. Yeni kanunun uygulanmasının izlenmesi unutulmamalı.

2. Bakanların, kanunun uygulanmasındaki sapmalar hakkında bilgi sahibi olmaları sağlanmalı.

3. Basitleştirme veya değiştirmenin gerekip gerekmediği değerlendirmesi yapılmalı.

Türkiye’de Durum

AB üyeliğine hazırlanan Türkiye’mizde TBMM ve hükümet, kanun yapma ve çıkarma süreci üzerinde mutlaka yeniden düşünmeli. Gazete ve TVlere yansıyan haberler ışığı altında yukarıdaki süreci değerlendirirsek, bir dizi noktada hata ve eksiklik belirleyebiliyoruz. 5 prensibe de uyulmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yukarıdaki süreç adımlarına daha önce ulaşılmaması, ulaşıldıysa adımlara uyulmaması üzüntü verici. Öğrenen toplum olmamızın yolu, hataya yol açan süreç adımlarında iyileştirme yapmaktan geçiyor.

Ekim 2004 - KANUN HAZIRLAMA ve ÇIKARMANIN SAĞLIKLI YOLU





Yeni Türk Ceza Kanunu tasarısının son iki maddesi kabul edilmeden komisyona geri çekilmesi ile başlayan tartışma ortamını değerlendirmeye çalışırken yaptığım araştırmaya göre mevcut hukuk fakültelerimizde tasarı/teklif hazırlama ve kanunlaştırmanın adımlarını içeren ve tartışan bir ders yok imiş.

“Sağlıklı bir şekilde kanun hazırlamanın adımları ne olmalı?” sorusunun cevaplarını aramayı öneriyorum. Bu cevapları, beklenen Avrupa Birliği üyeliğimiz nedeniyle AB normlarına uygun vermeliyiz. AB ülkelerinde kullanılan prensipler ile süreç aşamalarına dayanarak aşağıdaki önerileri yapmak istiyorum.

5 Prensip

Kalite düzeyi yüksek kanun hazırlamak ve çıkarmak için 5 prensibe dikkat edilmesi gerekiyor:
1. Şeffaflık: Kanun yapma süreci açık, basit ve vatandaş tarafından izlenebilir ve anlaşılır olmalı.
2. Benimseme: Kanunun gerekli olduğu bakanlar, TBMM, uygulayıcılar, genel kamuoyu tarafından kabul edilmeli.
3. Hedef odaklı olmak: Çözülmek istenen toplumsal soruna odaklanılmalı, yan etkiler en aza indirgenmeli.
4. Tutarlılık: Kanun hazırlama ve çıkarma sürecinin adımları tüm kanunlar için aynı ve bilinir olmalı.
5. Orantılı olmak: Kanunî düzenlemeyle getirilen çözüm, soruna orantılı olmalı; sadece gerçekten ihtiyaç var ise yeni kanun çıkarılmalı.

Kanun Hazırlama ve Çıkarma Sürecinin Aşamaları

AB bünyesinde kanun hazırlama ve çıkarma süreci 5 aşamadan oluşuyor.

Aşama 1: Ön Hazırlık

1. Tüm bakanlar ile bakanlıkların hukukçuları başlangıçta sürece dahil edilmeli. Her bakanlıkta “Mevzuat Etkilerini İnceleme Birimi” proje ekibi olarak bulunmalı. Bu ekip TBMM “Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı” ile yakın temas halinde olmalı.

2. AB Komisyonu ve diğer paydaşlarla düzenli ve yakın temasta bulunulmalı.

3. Hazırlık çalışması, Bakanlıklar ve AB Genel Sekreterliği ile koordine edilmeli.

4. Eğer kanun tasarısı şekilleniyorsa, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra uygulanmasının etkileri (maliyet ve yararlar) )(Ön Etki Değerlendirme Raporu) üzerinde düşünülmeye başlanmalı. “Kanun çıkarmamanın bu konuda niçin yetersiz kalacağı” belirlenmeli. Etki değerlendirme raporlarının sahibi ve takipçisi konuyla ilgili ana komisyon olmalı.

5. Kanun taslağının hazırlanması için gerekecek tüm araçlara (eğitim, AB birimlerinden yönlendirme ve destek) sahip olunması sağlanmalı.

Aşama 2: Tasarının İrdelenmesi

1. Şekillenmekte olan tasarı metni dikkatle incelenmeli; hukukçular devreye sokulmalı.

2. Hükümet içi ve dışı danışma süreci başlatılmalı.

3. “Geçici Etki Değerlendirme Raporu”na göre öncelikler belirlenmeli.

4. Etkilenecek bireylerin ihtiyaçları belirlenmeli.

5. Üçüncü sektör kuruluşları ve diğer partiler ile görüşmeler yapılmalı; gerekiyorsa Brüksel’de lobicilik faaliyetleri yapılmalı.

Aşama 3: Tasarının Kabulünün Pazarlığı

1. Açık ve gerçekçi öncelikler belirlenmeli. “Kesin Etki Değerlendirme Raporu” içeriği üzerinde tüm paydaşlarla (bakanlıklar, Brüksel, üçüncü sektör kuruluşları) anlaşma sağlanmalı.

2. Tasarının gerekçesi, danışma süreci sonunda belirlenen kuvvetli argümanları içermeli.

3. Üzerinde anlaşabilmek amacıyla metinde belirsizlik bulunmasından kesinlikle kaçınılmalı. Metindeki tanımların anlamlarının mümkün olduğunca açık olması sağlanmalı.

4. Amaçların gerçekleşmesine katkı yapmak üzere AB üyesi ülkelerin yetkilileriyle görüşülmeli.

Aşama 4: Kanunun Uygulanması


1. Kanunun “az” veya “çok” uygulanmasından kaçınılmalı.

2. Bakanlar için uygulamadaki seçenekler ve riskleri hakkında detaylı bir rapor hazırlanmalı.

Aşama 5: Kanunun Uygulanmasının İzlenmesi

1. Yeni kanunun uygulanmasının izlenmesi unutulmamalı.

2. Bakanların, kanunun uygulanmasındaki sapmalar hakkında bilgi sahibi olmaları sağlanmalı.

3. Basitleştirme veya değiştirmenin gerekip gerekmediği değerlendirmesi yapılmalı.

Türkiye’de Durum

AB üyeliğine hazırlanan Türkiye’mizde TBMM ve hükümet, kanun yapma ve çıkarma süreci üzerinde mutlaka yeniden düşünmeli. Gazete ve TVlere yansıyan haberler ışığı altında yukarıdaki süreci değerlendirirsek, bir dizi noktada hata ve eksiklik belirleyebiliyoruz. 5 prensibe de uyulmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yukarıdaki süreç adımlarına daha önce ulaşılmaması, ulaşıldıysa adımlara uyulmaması üzüntü verici. Öğrenen toplum olmamızın yolu, hataya yol açan süreç adımlarında iyileştirme yapmaktan geçiyor.

29 Şubat 2016 Pazartesi

Kıbrıs, Irak, AB Üyeliği Meseleleri Üzerine - Ocak 2004


Avrupa Birliği'nin şu anda bizlerin pek anlamadığımız izlenimini edindiğim bir yaklaşımıyla gündeme aldığı 1 Mayıs 2004 tarihi, Kıbrıs Adası hakkında düşünmemizi ve tarihteki olayları hatırlamamızı gerekli kılıyor.


İTALYA - OSMANLI - İNGİLTERE

Akdeniz'deki Yunan yerleşim merkezleri İtalyan şehir devletlerinin kontrolünde iken, dönemin davranışlarına uygun olarak 1570 yılında Venediklilerden alınan Kıbrıs Adası'nı Osmanlı Devleti'nin 4 Haziran 1878 tarihinde İngilizlere hangi zorlamalar sonucunda ve nasıl bıraktığını hatırlamamız gerekiyor.


ELE GEÇİRME MODELİ

1964-1967 yıllarında Kıbrıs Adası'nda yaşananlar, Osmanlı Devleti'ni parçalamak isteyen Batı ve Orta Avrupa ülkeleri ile Rusya'nın Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ, Lübnan, Suriye, Mısır'da sonuçlandırdıkları, ama 1893 - 1914 arası Ermeniler ve 1984 - 2002 arasında Kürtler için sonuçlandıramadıkları bir modele uyuyor:
1. Farklılığı vurgula, geliştir.
2. Karışıklık çıkar, kanlı çatışmalara yol aç.
3. Merkezî yönetimin müdahalesini engelle ve kendi güçlerini gönder.
4. Araziyi merkezden ayır.

Türkiye Cumhuriyeti, 1974 müdahalesini niçin yaptı? Müdahale edilmeseydi, yukarıdaki modele göre Kıbrıs Adası'ndaki Türk toplumu adadan atılacak ve Ada Yunanistan'ın parçası olacaktı. Bunu Türkiye Cumhuriyeti niçin engelledi?

Hangi "Demokrasi ve Hürriyet" kavramları bu davranışı eleştirebilir?


PAYLAŞIM MODELİ ve UÇUK BİR SENARYO

Osmanlı topraklarının paylaşımında göz önüne alınan denge prensibine göre, örneğin, Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek'i işgal ederken, Rusya'nın Bulgaristan'ı, İtalya'nın Kuzey Afrika'yı, Fransa'nın Suriye'yi kontrol etmesine diğerleri ses çıkarmıyor.

Bugün, bizim dışımızda yapılmış bir anlaşma ile, İngiltere (daha sonra AB) Basra bölgesini, AB Kıbrıs'ı, ABD Kuzey Irak'ı kendi kontrollerine almak istiyorlarsa, ve bu pazarlığın parçası olarak, DEHAP'ın %65 - 70 oy aldığı bölgelerdeki Kürtler ile Kuzey Irak'taki Kürtler - Romanya'nın ortaya çıkışında kullanılan yöntem ile (Eflak ve Boğdan Beyliklerinin aynı kişiyi başlarına seçmeleri) - Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesi'nden seçilmiş bir belediye başkanını (!) kendi yöneticileri seçerlerse ve birleşme isterlerse "AB üyeliği kıskacına alınmış" Türkiye "Irak'taki ABD askerleri varlığı" ile ne yapacak?..


İNGİLTERE, FRANSA, RUSYA VE TÜRKİYE

İngiltere, Kıbrıs Adası'nda hangi demokratik değerlere göre üs bulundurabiliyor?
Fransa, neye dayanarak Endonezya'nın dibinde ve Orta Amerika'da topraklara sahip?
Rusya, Gürcistan'daki üslerini boşaltmak için nasıl 500 milyon $ isteyebiliyor?

Geçen yüzyıllardan kalan emperyalist güçlerine dayanarak..

Türkiye'nin AB üyeliğini çok istiyor olması, Türkiye üzerinde hangi oyunların oynanabileceğini düşünmemizi engellememeli.


20 Ocak 2016 Çarşamba

Bir Zamanlar ABD: 1870 - 1873

Charles Weingartner,
Mutterings: Basic Backwardness
The English Journal, Vol. 65, No. 8 (Nov., 1976), pp. 12-14


"In 1870, the Dean of the Harvard medical school
declared that "written examinations could not be
given because most of the students could not write
well enough." Harvard did not have an open
admissions policy in 1870, please note. And, in 1873,
Francis Wayland Parker presented the following
report to the Quincy, Massachusetts, school board:
The pupils could parse and construe sentences and
point out the various parts of speech with great facility,
repeating the rules of grammar applicable in each
case, yet were utterly unable to put this theoretical
knowledge to any practical use, as they showed when
called upon to write an ordinary English letter."

2 Ocak 2016 Cumartesi