12 Aralık 2014 Cuma

TÜBİTAK Projeleri Hakkında

23 Mayıs 2011 Pazartesi 13:49

Panel deneyimi benim için çok iyi oldu.
Bu fırsatı sunduğu için TÜBİTAK'a teşekkür ediyorum.

Bir öneri yapmak istiyorum.
TÜBİTAK başvuru sürecini iki aşamaya bölüyor.
Bir proje başvurusu yapıldığında
"bir danışman" atanıyor,
değerlendirme paneline katılmış akademisyenler arasından

Bu kişi "baronun atadığı avukat" rolünü oynayarak
ilk başvuru tarihinden sonraki 2 ay içinde kesin
başvurunun yapılmasına kadar geçecek sürede
proje yöneticisine kabul olasılığını yükseltecek
danışmanlık yapıyor. Bu kişinin projede başka bir rolü olmuyor.
Bence yıl sonunda TUBITAK bütçesinden 100 milyon TL kullanılmadan
iade etmek yerine, projelerin kabul edilmesi yönünde çaba sarfedilmeli.

"Türkiye 2023" İlk Kim Kullandı?

21 Nisan 2011 Perşembe 20:41

21 Nisan 2011 tarihli Hürriyet'te Sn Vahap Munyar'ın köşesinde "2023" yılına yönelik ilk kullanım konusundaki açıklamaları ilgiyle okudum. Tarihin doğru yazılmasına katkı yapmak amacıyla aşağıdakileri paylaşmak istiyorum:

Marmara Üniversitesi Mühendislik Yönetimi Doktora Programı'nda öğrencim Alper Alsan uzgörü alanında Türkiye'deki ilk tezi yazdı. Foresight kelimesi karşılığı olarak Türkçeye uzgörü kelimesini kazandırdık. Yanlış kullanılan öngörü yerine...

http://groups.yahoo.com/group/tr2023/ listesinin kuruluş tarihi 6 Ocak 2000.

http://www.maoner.com/kitap_rapor.htm sayfasında ulaşabileceğiniz

"Ulusal Uzgörü Çalışmaları ve Türkiye 2023 için bir Yöntem Önerisi" 2000 yılında Boğazici Üniversitesi Yayınevi tarafından piyasaya sunuldu.


Türkiye'de İngilizce makale 2001'de çıktı:
M. Atilla Öner, Alper Alsan, “The Turkey 2023 National Foresight Study: A Decision Making Model”, Insight Turkey, Vol. 3, No.1, pp 137 – 143 (2001).

Piyasada Talebin Önemi

18 Kasım 2010 Perşembe 22:17

Kapitalist serbest piyasa düzeninde "talep" çok önemli...
"Talep yaratmak", pazarlama alanına giriyor...

ABD'nden bir veri:
otomobil şirketleri 1901'de ortak araştırma merkezi kurmuşlar.

Toplumsal gelişme/ilerleme,
teknik/ekonomik değişim ile sosyal değişimin
paralel gitmesiyle daha kolay olabilir.

Hayvancılığın kurtarılması amacıyla 800.000+ TSK mensubuna
her gün bir bardak süt verilmesi önerisini duymuşsunuzdur (talep yaratmak!)..
16.000.000+ öğrenciye ayda bir konser/tiyatro/sinema bileti verilerek
talebin geliştirilebilmesinin olasılığını nasıl değerlendirirsiniz?

Gitmek istemeyenlerin ellerindeki biletler icin
çok likid bir ikincil bir piyasa bile oluşabilir...
Kayıt dışılığı cesaretlendirip KDV kaybına yol açması da söz konusu olabilir...
Bunu izlemek uzere Maliye Bakanlığı bunyesinde ek birim kurulması
işsizlik sorununa - kamuyu büyütse de - kısmî çözüm de getirebilir...



Türkiye'nin Üniversite Meselesi

21 Temmuz 2009 Salı 23:09


YÖK Genel Kurulu'nun 21 Temmuz 2009 günü aldığı kararla meslek lisesi mezunlarının kendi alanlarındaki meslek yüksek okullarına devam etmelerinin zorlanmasından vazgeçiliyor.
Böylece, Türkiye'nin insan kaynağı geliştirme modeli de değiştirilmiş oluyor. Yakın bir gelecekte meslek liselerinde müfredat değişikliği talepleri gündeme getirilmesini bekleyebiliriz.

2009 yılında imtihana giren 1.200.000 kişiden 600.000'i bir programa kabul edilecekmiş.
Demek ki açık 600,000. Lisan hazırlık yılı dahil birikimli olarak 3.000.000 öğrenciyi barındıracak yeni üniversite kurulması gerekiyor.

Mevcut 100.000 öğretim üyesi ile yılda 600.000 öğrenci alınabiliyorsa 4 yıl içinde 100.000 öğretim üyesi yetiştirmek üzere mevcut dershanelerde ders veren öğretmenler 2009 Sonbahar döneminde mevcut üniversitelerde doktora programına kabul edilir.

Dershane sahiplerine şu öneri yapılır: Bir araya gelin ve 10.000 öğrenci kapasiteli, her yıl 2.000 öğrenci alacak 300 üniversite kurmak üzere size yeterli kampüs arazisini veriyoruz. Tüm bölgelere dağılmış olarak. 2 yıl içinde kampüs inşaatlarını bitirecek şekilde Dünya Bankası kaynaklı finansmanı sağlıyoruz.

2 yıl sonra, 2011 Sonbahar döneminde, ilk öğrencileri almaya başlıyorlar. Diğer bir deyişle, 2 yıl sonra her yıl 1.200.000 kişinin üniversiteye yeni kayıt yaptırması gerçekleşiyor.

PhD programına kabul edilmiş dershane öğretmenleri üniversite 1. sınıf derslerine girmeye başlıyorlar. 2013 Sonbahar dönemine 100.000 yeni PhD mezunu hazır oluyor ve hepsi Dr. dereceli öğretim üyeleri yeni üniversitelerde kadrolu çalışıyor.

Eğitim ücretleri şu modele göre anaokulundan üniversiteye kadar şöyle belirleniyor:
Masraf Yüklenimi % Veli Kamu
Anaokulu: 5 95
İlköğretim 1: 10 90
İlköğretim 2: 15 85
İlköğretim 3: 20 80
İlköğretim 4: 25 75
İlköğretim 5: 30 70
İlköğretim 6: 35 65
İlköğretim 7: 40 60
İlköğretim 8: 45 55
Lise Hazırlık: 50 50
Lise 1: 55 45
Lise 2: 60 40
Lise 3: 65 35
Lise 4: 70 30
Üniversite Hazırlık: 75 25
Üniversite 1: 80 20
Üniversite 2: 85 15
Üniversite 3: 90 10
Üniversite 4: 95 5

Okula, sınıfa ve dala göre masraf miktarları Milli Eğitim Bakanlığı, Üniversitelerarası Kurul ve veli temsilcilerinden oluşan bir heyet tarafından şekillendirilip önce TBMM alt komisyonu, sonra da genel kurul onayına sunuluyor.

Üniversiteye girişte sıralama gerekeceği için tek imtihana ihtiyaç var. Şöyle bir yöntem de uygulanabilir. Tercihlerde en üstte yer alan okulların ücretleri primli belirlenebilir. Ortalamanın altındakilerin ücretleri de düşük belirlenebilir. Kooperatiflerde konutların dağıtımı sırasnda yapılan ek ödeme veya geri alınan para gibi...

İhtiyacı olan her öğrenciye Kredi ve Yurtlar Kurumu aracılığıyla "sıfır faizle" kredi veriliyor.
Krediler mezuniyet sonrası girilen iş sırasında maaştan %5 kesinti ile geri ödeniyor.
Mezuniyet sırasındaki not sıralamasına göre değişen oranlarda krediden vazgeçilmesi mümkün olabilir.

Bu modelle 2 yılda yüksek öğrenim meselesini çözüyoruz...
Eğer böyle bir meselemiz gerçekten var ise...
Bir yaş grubundaki herkesin üniversite mezunu olması nasıl bir ekonomide mümkün?